Kayıtlar

pervanesi meçhul mum

iyi dileklerle bir mum yaktım batıla inanmam biliyorum bu bir umarsızlık olabilir mum yaktım biraz buhur odamın en tenha köşesine koydum mum yanıyor ben mi eriyorum ruhum tütüyor iyi dilekler timsaliydi oysa bu mum mu söndü ben mi karanlığım?

Son arzum.

Son dileğime müsade ettiklerinde Sevincimden ağlamak istedim. Dar ağacıma, Elvan elvan kurdeleler bağladım. Sonra, Yüzümü türlü renklere boyadım, Ölümüm çocukları korkutmasın. Son arzumdu bu...

Anlamadılar...

Ve anladım; Beni bu çirkin dünyada Yaşamak sancısına karşı dimdik tutan İyi olan her şeye olan aşkımdır. İşte ben bu aşkı, Anlatamadım, Anlamadılar... Şeytan bile tebessüm etti Bir yavru ceylanın ilk adımını görünce; Taşı yarıp filizlenen bir çiçeği gördüler, Dudakları bile oynamadı. Anlamadılar...

Biz seninle...

Bir ağaç düşün ki; Onca cana yuva Ve onca meyveye gebe. Dalları ormanı kuşatır boydan boya, Kol kanat gerer yavru fidanlara. Altında sevdicekler büyütür, Çocukluktan gençliğe. Yarsiz kalanların isimlerini taşır karnında, Serin rüzgarlar sızlatır yaralarını. Meyve verir azgın çocuklara, Hırsızlıkla suçlamaz hiçbir zaman; Cömert, asil bir ihtiyar. Nice nesillerin büyüyüp filizlenmesine, Nicesinin sararıp solmasına şahit; Esirgemez olanca ihsanını. Tohumlar serper kurumuş toprağa, Kökünden su taşır. Titrer ilk çocuğu gibi her birine, Titrer en kudretli ana güdüleriyle. Biz seninle meyvesini yedik o güzel anamızın, Çekirdeğini kırdık bölüştük yarı yarıya, Tadı zehir... Gülüştük tesiriyle. Beraber büyüttük biz bu aşkı, Beraber yeşerttik, Anamızın kökleri dibinde. Susuz kaldı dallarımız, Göz yaşlarımızla besledik. Kim anlayabilir bunun lezzetini, A canım?

Hakikât

Yalanları yedi kat feleği deldi, Bühtânları göğü giryeye verdi. Eziyeti cânları şûleyi verdi, Bakın hele ettiğinize âdemoğulları. Abdallar Hakk yolunda cânından geçti, Dervişler çoğalttı, sırların’ serdi. Yaradandan geleni, kuluna dedi, Kulak verin söylenene âdemoğulları. Doğru yolu bulanlar, sırlara ermiş, Kuldan saklamaya âr-hayâ etmiş, Hakikâti göstermeğe ahd-peymân etmiş, Görün hele âşikârı ademoğulları. Ben de fânî kuluyum, dünyâ denen çölün, Yoktur gözüm zevkte, sefâda elim, Hakikâti bilirse, susmaz hiç dilim, Susun gayrı bîâr ademoğulları. Kars ilinde doğdum, Sâhî derler nâmıma, Dirhem dirhem kestiler, kastleri var cânıma. Yalan için vurdular, inanmadılar sözüme, Görün hele ettiğinizi ademoğulları.

Geldim

Ben de bu cihânda esen bir yeldim, Tozumu dumana kattım da geldim. Coşkunca çağlayan, akan bir seldim, Dağı-taşı önüme katıp da geldim. Yâr için yaralarım’ tuzladım durdum, Hasret ile gözlerim’ ısladım durdum. Gurbet elde yolların’ gözledim durdum, Deyin hele Tanrı için, evde mi yarim? Elâ gözlü dilberi özledim geldim, Aşkı ile sînemi közledim geldim. İnim inim inleyip sızladım geldim, Deyin hele Tanrı için, kimledir yarim? Âhım göğe ulaştı, dostu varmış; duyunca, Sedâm içime düştü, dostu ile görünce. Bir fettân sevmişim âh, ömrüm boyunca, Deyin hele Tanrı için, söner mi hârım? Sâhî’m dile düştün, aşkın' uğruna, Gurbet ele düştün, şevkin' uğruna, Susuz, çöle düştün; eşkin' uğruna, Deyin hele Tanrı için, döndü mü yârim?

Kavga

Sonsuz uçurumlarda yankınlandı sesimiz, Kargaşanın çekirdeğini oluşturdu sessizliğimiz. Susuyorduk, zulme rağmen güzel çocuklar için, Susuyorduk, yarın daha iyi olacak diyeydi ümidimiz. Sokaklara indiğinde, Açlıktan ölüyoruz diye ağlayan şişman bedenler Kaldırımlarda, sıska bedenleriyle izlediler, Çöpte bir kuru ekmek bulunca sevinenler. Ömrümüzden ömür çalıyorlarken, Canımızdan can alıyorlarken, Gözlerimizin içine baktılar. Baktılar hiç utanmadan Ve baktılar yüzümüzde oluşan mimiklere Tüm dikkatimizle onları izlerken. Evet, evet söyledim ya! Hiç utanmadılar, utanmadılar Bizleri soyup soğana çevirirken, Utanmadılar çocuklarımız açlıktan figan ederken. Yalanlar söylediler bize, Yüreğimizi karartan cinsten. Sömürdüler yarınlarımızı, Ümitlerimizi sömürdüler, Aç bir sülük gibi kanımızı emdiler. Emdiler ama zehirlenmediler, Çünkü yoktu içimizde zerre kötülük, Kanımızın saflığıyla beslendiler. Konuşturmadılar bizi, Doğruları söyletme