Hatâ

İnsan dediğin doğası gereği hatâ yapar. Hatâ yapması bir nevi onu insan yapar. Onca şiir yazılmış, türkü ve söz söylenmiştir bu konu üzerine. Ancak hatâ yapmak asıl mesele değildir elbette. Asıl mesele; hatâlar ne olursa olsun ondan ders çıkarmaktır, farkına varmaktır. Eğer ki yaptığımız hatanın farkına varıp bunun için kendimizi bağışlayabiliyorsak veya bağışlatabiliyorsak, hatâmızın farkına varmış ve kabullenmişiz demektir. Ancak hepimizin ortak bir hatâsı var ki bir türlü ders alamıyoruz şu hatâdan, farkına varamıyoruz, umursamıyoruz.

Bile bile yapılan hatâlardan kendimiz sorumluyuz. Kimseyi suçlama hakkımız yoktur bu durumda. Kimseye kendi hatâmızın bedelini ödetme gibi bir hakkımız yoktur. Farkında olunduğu halde hatâ yapmanın elbette bir sonucu olarak bir bedel tezâhür edecektir. Gevherî'nin müthiş mânidâr ve nahîf şiirinden şu sözler geliyor hatrıma: "Korkarım yâd ele meyil veresin, meyil verme altın adın tunc olur..." Sevdiği insanın başka birini kendisine tercih edip bırakıp gitmesi halinde ne tür bir durum zuhûr edeceğini nahîf bir cümleyle ortaya koyuyor. Nitekim bir hata için daha ne kadar nahîf uyarılır, daha ne kadar nahîf söylenir bilemiyorum...

Girişte söylemiş olduğum ve en büyük ortak hatalarımızdan birinden bahsedeyim. Kıymet vermemek, kıymet bilmemek... Günümüzde teknolojinin getirdiği bir takım eşyâlara verilen değer insâna verilen değere kıyasla uçuk farklarla ters orantıda olduğu aşikâr. Basit eşyâların kırılmaması için onca çaba sarf ederken, kırdığımız kalpler için parmağımızı bile oynatmıyoruz... Yani teknoloji geliştikçe maddeye verilen kıymet artarken insâna verilen kıymet git gide azalıyor. Elbette sadece bu değil, çağ ilerledikçe gönüllerdeki sevginin varlığı git gide seyrekleşiyor. Bizi sevene yapmadığımız kötülük kalmıyor 'aşk' adı altına. Ancak bizlere aşağılık bir varlık gibi davranan insanlara nasıl oluyorsa bağlanıyoruz. Seveni köleleştirmek istiyoruz, sevmeyenin kölesi oluyoruz... 

Zamânımız dar güzel dostlarım. Zamânımız çok dar... Kendimizi inkâr etmeyi bırakıp hatâmızın farkına bir an önce varmalıyız, bir şeyleri bir an önce düzeltmemiz gerekiyor. Daha fazla uzatmayacağım ve sözlerime Davut Sularî'nin “Samyeli mi vurdu...” şiirinde geçen bir cümleyle son vereceğim.

"Altını bozdular geçmez akçaya,
Zikke ağlar sarraf ağlar pul ağlar."


Vesselâm.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aşka Dâir Efkâr

Ben kimim? Sahi nedir? Kimdir?

İmkansızlık