Kayıtlar

Mart, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yâr Gelir...

Yüzünde pür neşveyle bu cihete yâr gelir, Boyunda bin işveyle inci gibi yâr gelir. Nice cânlar tutulur güneş gibi çeşmine, Kulunum, bir nazârla şu cânıma cân gelir. S ûretini görünce, aklım gider başımdan, Hayret ile gözümden sicim sicim yaş gelir. Nice bezmde dolaşır şânın Leylâ misâli, Bîhûş oldum Kays gibi, çöller bana dar gelir. Düştüm yollara seni meclis meclis aradım, Oturdum dost bezminde yüreğime gam gelir. Elinde bir şişeyle sâki geldi yanıma, Dedim, “doldur kadehi, ciğerimden hâr gelir.” Âh ki hasretin oku, yara açtı gövdeme, Sînemden çay misâli, oluk oluk kan gelir. Derler, Sâhî yamansın, niçin hiç anlamazsın? Gayrı sanma o yâri, beklersen zaar gelir...

İmkansızlık

Bunca acıyla hayata tutunabilmek, Aşkının bir mucizesiydi muhakkak. Hiç çölde gül biter miydi canım, Bir göl, yatağından coşkunca çağlar mıydı, Fakir bir çocuk, bir tebessümle doyar mıydı, Onca şiir, sen kokar mıydı? Mümkün müydü bunca imkansızlığın imkan bulması, Yahut gerçekten imkansız mıydı? Prangalarla ayağıma tutturulmuş bunca acı, Tüy kadar hafif bir hal almıştı canım. Şimdi iğne batsa, öldüm sanıyorum...

Sevda

Sırtımda hissediyorum kalbimin ağırlığını, Ama gövdemin ağırlığını hissetmiyor toprak. Çünkü senin sevdânı taşıyor yüreğim; Kuş kadar hafif, gül kadar zarîf. Tüm siyahlar, lacivertler, kan kırmısısı renkler; Eflatuna çalıyor, tüm çiçekler kokusunu Teninden alıyor. Benefşeler açıyor elinin değdiği yerde, Süsenler bitiyor, en soğuk iklimlerde. Tabiât seninle varoluyor, Ama sensiz yok olmuyor...

Yâd-ı Yâr

Sokağın kalabalığındayım, Sesin kulağımda, Yürüyorum; Derin bir düşünce havuzunda Yitmeye yüz tutmuş bir havsala ve Hislerimin gölgesinde kalmış ruhumla Örseleniyorum. Yerden kaldırmıyorum kafamı; Çünkü ne zaman kaldırsam başımı, Mahmurluğu silinmeyen gözlerimde, Gördüklerim bütünleşiyor, Parça parça hayatıma serpiştirilmiş Sevda ögeleri, büsbütün sen oluyor. Seni anımsatıyor tüm gördüklerim. Olanca çaba sarf ediyorum, Dağıtmak için bu serabı, Gücüm yetmiyor... Yalnızlık fısıldıyor tüm sancıları zihnime, Kesik kesik yankılanıyor. Nisyana fırsat vermiyor tüm bu olanları. Yalanları bağışlıyorum, Yeniden dinleyip inanıyorum. Akıllanmıyorum Tekrar bağışlıyorum, Dar koridorları aşıp Kendime kavuştum sanıyorum, Senden başkasına ulaşamıyorum. Zihnimi kapatıyorum tüm bunlara, Ve açtığımda göz kapaklarımı, Gözlerim puslanıyor. İşte, kaldırımda bir kadın yürüyor. Her şeyiyle sen olan bir kadın, İnkar etmiyorum, inanıyorum. Böyle inanmıştım sana da. Ve bir buse

Ülfet

Vaslı mümkün olmadı bu aşkın, Vâzıh... Belki de vuslât değil, Hicrândır lezzeti aşkın. Yine de acı bir tadı var, Göğsü yakan, Göğsü yaran bir Hissiyâtı var. Ben bunca keder içinde sanki, Ayrılığa katlanamaz olmuşum bir tek. Bir tek derdim buymuş İlk derdim buymuş da sanki İlk ölümü tadıyormuşum gibi. İçimi sızlatan bir ıtır duyuyorum, Ciğerlerime doğru sokulan. Dudaklarımdan hiç çıkmamış olan, Hiç dokunulmamış öpücüklerle Öpüyorum seni. Hiç tatmadığım Sâfî bir özlemle Özlüyorum. İki cihânı bir araya getiriyor Bizim sevgimiz. Tanrılar eğlencesini yarıda bırakıp Bizi seyre duruyor. Anlam veremiyorlar; Evvel ve âhir kadar uzak olan iki mahlûk Nasıl bu kadar yakın olabiliyorlar, diye... Evet, evvel ve âhir kadar uzağız şimdi seninle, Ama iki dudak arası kadar yakınmışız gibi Geliyor bize. Ağlıyoruz, Gülmüyoruz Acının lezzetiyle. Gülünce hiç susmuyoruz seninle. Hiç kavuşmuyor ellerimiz, Ama ince bileklerimiz birleşince Dev deviriyoruz; Sonra Hasretten bir devi ikiye bölüyor Sesimiz. Yalnızl