Kayıtlar

Haziran, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hatâ

İnsan dediğin doğası gereği hatâ yapar. Hatâ yapması bir nevi onu insan yapar. Onca şiir yazılmış, türkü ve söz söylenmiştir bu konu üzerine. Ancak hatâ yapmak asıl mesele değildir elbette. Asıl mesele; hatâlar ne olursa olsun ondan ders çıkarmaktır, farkına varmaktır. Eğer ki yaptığımız hatanın farkına varıp bunun için kendimizi bağışlayabiliyorsak veya bağışlatabiliyorsak, hatâmızın farkına varmış ve kabullenmişiz demektir. Ancak hepimizin ortak bir hatâsı var ki bir türlü ders alamıyoruz şu hatâdan, farkına varamıyoruz, umursamıyoruz. Bile bile yapılan hatâlardan kendimiz sorumluyuz. Kimseyi suçlama hakkımız yoktur bu durumda. Kimseye kendi hatâmızın bedelini ödetme gibi bir hakkımız yoktur. Farkında olunduğu halde hatâ yapmanın elbette bir sonucu olarak bir bedel tezâhür edecektir. Gevherî'nin müthiş mânidâr ve nahîf şiirinden şu sözler geliyor hatrıma: "Korkarım yâd ele meyil veresin, meyil verme altın adın tunc olur..." Sevdiği insanın başka birini kendisine t

Nâzım'ın Pirâye'si gayrı dillerde şarkıdır...

Mutlak sûretle önerim şudur ki; bu şarkıyı dinlerken meşgûl olmayın hiçbir şeyle mümkünse. Zihninizin koridorlarına bakan kapıların hepsini ardına kadar açın ki kulağınızdan bu güzel nağmelerin sadâsı tüm odacıklarda gezebilsin. Nağmelerin ağırlığınca ve hızınca sizde geçmişteki anılarınıza gideceksiniz tekrârdan. En azından ben bu hissiyâtta olurum her defâsında... Şarkıyı dinlerken yorumlara biraz göz gezdirdim yine. Nâzım'a yapılan haksızlık evvelden beri âşikâr diye düşünüyorum. Ben de evvelden beri bunun farkında biri olarak bu konu üzerine birkaç kelâm etmenin tam sırası olduğunu düşünüyorum. İronik ve sert eleştiriler hep oldu, farklı kelimeler ve cümlelerle ancak mâhiyeti aynıydı. Yine farklı kelâmlarla kurulmuş aynı yönde cümlelere tekrar şehâdet ettim bu yorumlarda. Haksızlıkla dolu cümleler. Evet, Nâzım'ın yaptığı bu büyük haksızlığın savunalacak bir tarafı yok elbette, kendisi de bu durumun ve hatalarının farkındaydı fakat ona yapılan da haksızlık değil midir?

Maviş...

Bugün pek bir ferâhfezâ ve bir nebze de beni üzen bir olay yaşadım ki hâlet-i rûhiyemi anlatmak haylî zor... Yinede ifâde etmeye çalışacağım. Yiğenim için büyük birâderimin almış olduğu bir muhâbbet kuşumuz vardı. Onunla tanışalı çok olmadı ancak hayvanlara olan aşkım, insânlara alışma sürecime nazâran oldukça hızlı olmasını tetikliyor olacak ki bu minik, renginden dolayı “maviş” dediğimiz şirin canlıya çabucak alıştım. Onunla ilgilenip konuşuyordum fırsat buldukça. Nitekim içten içe üzülüyordum bu hayvancağıza. Beni daracık bir göz odaya kapatsaydılar şâyet çok sürmez, ölüden farksız bir varlığa dönüşürdüm. Kaldı ki onun nâçîz bedeninden büyük kanatlarını rahat rahat çırpacak kadar geniş bir alan değil kaldığı kafes. Daha kötü olan şeyde bu zaten. Tahayyül edin ki kanatlarınız var lâkin uçmanıza müsâde yok. Ne büyük bir esâret! Hilkatten gelen bir temâyüze sâhip ki bu büyük ayrıcalık onun ve bizlerin yaratıcısı olduğuna inandığımız Tanrı tarafından bahş edilmiş fakat biz; Tanrı’nın