Nâzım'ın Pirâye'si gayrı dillerde şarkıdır...

Mutlak sûretle önerim şudur ki; bu şarkıyı dinlerken meşgûl olmayın hiçbir şeyle mümkünse. Zihninizin koridorlarına bakan kapıların hepsini ardına kadar açın ki kulağınızdan bu güzel nağmelerin sadâsı tüm odacıklarda gezebilsin. Nağmelerin ağırlığınca ve hızınca sizde geçmişteki anılarınıza gideceksiniz tekrârdan. En azından ben bu hissiyâtta olurum her defâsında...

Şarkıyı dinlerken yorumlara biraz göz gezdirdim yine. Nâzım'a yapılan haksızlık evvelden beri âşikâr diye düşünüyorum. Ben de evvelden beri bunun farkında biri olarak bu konu üzerine birkaç kelâm etmenin tam sırası olduğunu düşünüyorum. İronik ve sert eleştiriler hep oldu, farklı kelimeler ve cümlelerle ancak mâhiyeti aynıydı. Yine farklı kelâmlarla kurulmuş aynı yönde cümlelere tekrar şehâdet ettim bu yorumlarda. Haksızlıkla dolu cümleler. Evet, Nâzım'ın yaptığı bu büyük haksızlığın savunalacak bir tarafı yok elbette, kendisi de bu durumun ve hatalarının farkındaydı fakat ona yapılan da haksızlık değil midir? Nahîf gönüllü, zarîf bir insândı o ve aşkı gerçekti. Pirâye'sine yazmış olduğu hârika mektubunda bunun farkına varmamak, sevdâsına inanmamak mümkün mü? Peki neden günümüz aşklarının bize aşıladığı düşünce ve hissiyâtla onu yargılıyor ve dâr ağacında sallandırıyoruz? Hatasının farkına vardığında o dârda bırakmadı mı cânını? Günümüzde gerçek mânâsını tamamen yitirmiş, hiç anlaşılmadığı yetmezmiş gibi birde anladığımız kadarının da özünü iyice deforme ettiğimiz aşk; artık günlük, haftalık, aylık ilişkilerin zuhûr ettiği, derûni hissiyâtlarla alâkâsı olmayan, insanların birbirlerine fânî bedenlerinin zevki için bir araç olarak baktığı bir kavram olmuştur. Böyle bir dönemde bırakın bir şiir yazmayı bir sühana bile tahammülü kalmamış insanlar olmuşken, sevdiğine sayfalarca şiirler yazan bir adamı nasıl yargılayabiliriz? Böyle bir izânın olduğu dönemde bu tür eleştiriler bana fazla cüretkâr ve oldukça beyhûde geliyor. Bunun tek sebebi aşkı anladıklarını sanmalarıdır. Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki; onunla eleştiri adı altında dalga geçenler hiç şüphesiz, onun duygu yüklü şiirlerini en çok “paylaşanlar"dır... 

Hâsıl-ı kelâm, Nâzım, hatalarının bedelini sadece Pirâye'nin gidişiyle ödemedi; sevdâsını kalbine gömerek, hakkında tek kelam etmeden, sessizce ölmesiyle ödedi ve bu bedeli iliklerine kadar hissetti şüphesiz. Bu bedelin bir neticesi olan şiiriyle bitirmek istiyorum sözlerimi.

Bulutlar geçiyor;
Haberlerle yüklü, ağır.
Buruşuyor
Hâlâ gelmeyen mektubun avucumda.
Yürek kirpiklerin ucunda.
Benim bağırasım gelir,
“Piraye! Piraye! Piraye!” diye.

Vesselâm.

(Hakan Yeşilyurt'un güzel yorumu ile.)

https://www.youtube.com/watch?v=r6cnon9HVks

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aşka Dâir Efkâr

Ben kimim? Sahi nedir? Kimdir?

İmkansızlık